28 Şubat 2014 Cuma

FİZYOLOJİ

************************25 Ekim 2013 Cuma*********************************

SİNDİRİM SİSTEMİ

En basit ifadeyle sindirim büyük besin moleküllerinin barsaklardan emilebilecek ve hücreler tarafından kullanılabilecek küçük moleküller haline getirilebilmesidir.

1-      Mekanik Sindirim: Alınan büyük parçalı besinlerin fiziksel olarak daha küçük parçalara ayrılmasıdır.

2-      Kimyasal Sindirim: Alınan büyük moleküllü besinlerin daha küçük moleküllere ayrışmasına denir.

Ağızda Sindirim:

Ağızda hem kimyasal hemde mekanik sindirim gerçekleşir. Dişler ve dil mekanik sindirime, tükrük salgısı ise kimyasal sindirime aracılık eder. Tükrük salgısı parotis bezi, sublingual bez ve submandibular bezde salgılanır. Tükrüğk salgısının ortalama % 99 u sudan geri kalan % 1 kısmı ise elektrolitler (bikarbonat, sodyum) ve enzimlerden oluşur.salgının  içinde bulunan Pityalin enzimi (amilazı) karbonhidratların sindirimini başatır. İçerikte bulunan bir diğer madde Musin ise protein yapısında olup tükrüğün yağlayıcı özelliğini yerine getirir.

Midede Sindirim:

Mide besinlerin depo edildiği kas ve zarlarlardan yapılmış bir organdır. Mide duvarında bulunan çok sayıdaki bezden günde yaklaşık 2,5 litre salgı salgılanır. Mide salgısında mukus, bikarbonat (HCO3), Hidroklorik asit (HCL), intersek faktör ve Pepsinojen bulunur.

                Mukus: Mide yüzeyini örten 0,2 mm kalınlığında bir jel tabakası oluşturan mukus, asit salgılarından mide yüzeyini korur.

                Bikarbonat: Midedeki asidi nötralize ederek mukozayı korur.

                Hidroklorik asit (HCL): Proteinlerin sidirimine yardımcı olur.

                İntersek faktör:  Oral yolla alınan (ağız) B12  vitamininn emilimi için gerekli bir maddedir.

                Pepsinojen: Hücre içinde inaktif olarak bulunan pepsinojen Hidroklorik asit etkisiyle aktif Pepsin’e dönüşür. Pepsin ise proteinlerin sindiriminde görev alır.

 

Pepsin (inaktif) + HCLàPepsin (aktif)

 

İnce Barsaklarda Sindirim:

İnce Barsaklar duodonum, jejenum ve ileumdan oluşur. Duodonumdan, Sekretin ve Kolesistokinin (CCK) salgılanır.

                Sekretin, pankreasın sıvı salgısını artırırken Kolesistokinin safra kesesinden safra salgısını uyarır.

Pankreas:  Günde 1 Litre sıvı salgılar. Salgısını bir kanal ile duodonuma boşaltır. İnce barsakta artan sekretin salgısı pankreas sıvısının salgılanmasına sebep olur. Pankreas sıvısında Pankreas Lipazı ve Pankreas Amilaz enzimleri bulunur. Lipaz enzimi lipidlerin (yağ) parçalanmasında, Pankreas amilaz enzimi ise karbonhidratların parçalanmasında görev alır.

 

Karaciğer: Salgısını sindirim kanalına boşaltan en büyük salgı bezidir. Karaciğerde salgılanan safra, safra kesesinde yoğunlaştırılarak depo edilir ve ihtiyaç halinde ince barsağa boşaltılır. Karaciğerde ADEK vitaminleri depolanır, vücuda girmiş birçok ilacın toksik etkisini azaltır veya yok eder. Glikoz, Glikojen şeklinde karaciğerde depolanır.

Kalın Barsaklar: suyun ve tuzun geri emilimini sağlayan kalın barsaklar Kimus’u feçese dönüştürür ve vücuttan atılana kadar depo eder. Kimus: Mideye gelen besinlerin mide salgılarıyla karıştırılıp yarı lapa bir hale gelmesine kimus denir


 

 

KARBONHİDRAT SİNDİRİMİ

 

Nişasta                                                 Pityalin (amilaz) à                        Maltoz

 

Nişasta                                                 Pankreatik amilaz à                    Maltoz

 

Maltoz                                  Maltaz à                                          glikoz + glikoz

 

Sukroz                                  Sukraz à                                           glikoz + fruktoz

 

Laktoz                                   Laktaz à                                            glikoz + galaktoz

 

 

Monosakkaritler                             Disakkaritler                     Polisakkaritler

Glikoz                                                  Maltoz                                 Nişasta

Fruktoz                                                               Sukroz 

Galaktoz                                             Laktoz

 

YAĞLARIN SİDİRİMİ

 

Yağ Damlası                                        Safra (karaciğer)à                        Trigliserid içeren yağ damlası

 

Trigliserid                                            Lipaz (pankreas) à                       Yağ Asitleri + Gliserol

 

 

PROTEİNLERİN SİNDİRİMİ

 

Pepsinojen (inaktif) + HCL                          à                          Pepsin (Pepsinojen aktif hali)

 

Protein                                                               Pepsin à                           Polipeptid

 

Polipeptid                                          Peptidaz à                       Aminoasit

 

 

 

 


 

SOLUNUM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ

Solunum sistemi solunum olayını ve atmosfer ile akciğerler arasındaki gaz değişimi olayını gerçekleştirir.

1.       Ventilasyon:

a.       İnspirasyon

b.      Ekspirasyon

2.       Difüzyon

3.       Perfüzyon

4.       Regülasyon

 

1.       VENTİLASYON: Ventilasyon havanın atmosfer ile akciğer alveolleri arasında yer değiştirmesidir. İki şekilde olur.

A.      İnspirasyon (soluk alma): Aktif bir olaydır, diyaframa ve solunum kaslarının kasılması sonucu gerçekleşir. Toraks boşluğu genişler, akciğerler genişler, akciğer hacmi artar, basıncı düşer ve hava akciğerlere dolar.

B.      Ekspirasyon (soluk verme): Pasif bir olaydır. İnspirasyon ile kasılan diyaframa ve solunum kasları gevşer, toraks boşluğu daralır, akciğerler küçülür,, akciğer iç hacmi azalır iç basıncı artar, hava akciğerlerden dışarı gönderilir.

   

clip_image002

Şekil A - İnspirasyon (S.Alma)                                   Şekil B - Ekspirasyon (S.Verme)

clip_image004

2.       DİFÜZYON: Difüzyon kuralına göre madde çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun olduğu ortama enerji harcamadan geçer. Soluk alma olayı ile alveollere geçen oksijen gazı alveollerden kapillere (kılcal damarlara) difüzyon olayı ile geçer. Gene aynı şekilde  kapillerde bulunan CO2 gazı da alveollere difüzyon olayıyla geçer.

clip_image006 clip_image008

 

 

3.       PERFÜZYON: O2 ve CO2 ‘nin kanda taşınmasına perfüzyon denir. O2 difüzyon ile alveolden kana geçtiği zaman Eritrosit (alyuvar) hücresinin içine girer ve eritrositin içindeki Hemoglobin ile birleşerek Oksihemoglobin bileşiğini oluşturur. Kanda bu şekilde taşınan O2 dokulara girdiği zaman O2 ve Hemoglobin olarak ayrılır.

 

O2 + Hemoglobin àOksihemoglobin à O2 + Hemoglobin

                                               (dolaşımda)       (Dokuya Girdiği zaman)

 


4.       REGÜLASYON: Solunum regülasyonu (düzenlenmesi) beyindeki solunum merkezi olan medulla Oblangata’da gerçekleştirilir. Solunum merkezinin çalışması öncelikle periferden gelen uyarılarla düzenlenir. Herhangi bir sebepten dolayı (egzersiz) kandaki CO2 oranının artışı, O2 oranının azalışı solunum merkezini uyarır, solunum merkezi de bu uyarıların etkisiyle diyaframa ve solunum kaslarına kasılmaları için emir yollar, böylece solunum hızlanır, kandaki CO2 oranı azalıp, O2 oranı artar ve solunum normale döner.

clip_image010


 


 

KAN FİZYOLOJİSİ

Kan kırmızı kan hücreleri (eritrositler, alyuvarlar), beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, Lökositler), ve kan pulcukları olan Trombosit ismi verilen hücrelerden meydana gelmiştir. Ve bu hücreler plazma ismi verilen bir sıvının içinde bulunurlar. Erişkin bir insanda ortalama 5-6 litre kan bulunur. Kanın PH’ı 7,35-7,45 arasındadır.

Kanın Görevleri:

1.       Kan akciğerlerden aldığı oksijeni organizmanın bütün hücrelerine, hücrelerde oluşan CO2’i ise akciğerlere taşır.

2.       Sindirim sisteminden aldığı besin maddelerini organizmanın tüm bölümlerine taşır

3.       Hücrede metabolizma sonucu açığa çıkan diğer metabolik atıkları boşaltım organlarına taşır.

4.       Endokrin bezlerden salgılanan hormonları hedef hücrelere taşır.

5.       Vücuda giren yabancı maddeleri fagosite eder.

6.       Antikor geliştirir.

7.       Damar ve doku yaralanmalarında pıhtılaşma mekanizmasıyla vücudu kan kaybına karşı korur.

 

Plazma % 55

Şekilli Elemanlar % 45

               Eritrositler,

               Lökositler,

               Trombositler,

1.       PLAZMA: Kan vücutta aralıksız hareket ahalinde olup kan hücreleri plazma ismi verilen sıvının içerisinde bulunur. Yani kanın şekilli elemanları dışındakalan sıvı kısmına plazma diyoruz.  Kanın yaklaşık % 55’i plazmadan oluşur. Plazmanın bulundurduğu katı maddeler Organik ve İnorganik olmak üzere 2 grupta incelenir.

Organik Kısım

Plazma proteinler; Albümin, Globulin, Fibrinojen

Gazlar; O2, CO2, Nitrojen

Besinler; Aminoasit, Glikoz, Su, Vitaminler

 

İnorganik Kısım

Demir, Potasyum, Kalsiyum, Sodyum

 

2.       ŞEKİLLİ ELEMANLAR: Kan hücreleri kanın şekilli elemanlarını oluşturur. Kan hacminin % 45 ‘i kan hücrelerinden oluşmuştur.

a.       Eritrositler(alyuvarlar): 1 mm3 kanda kadınlarda 4.8 milyon, erkeklerde ise 5.4 milyon eritrosit hücresi bulunur. Kolayca şekil değiştirebilirler. Bu yüzden en dar çaplı kılcal damarlardan bile geçerler. Bu hücrelerin içindeki Hemoglobin proteini kana kırmızı rengini verir.

Eritrositlerin ana görevi akciğerler ve dokular arasındaki O2 –CO2  gazlarınıtaşımaktır. O2 eritrositlerin içinde bulunan hemoglobin ile birleşir ve oksihemoglobin bileşiğini oluşturur, dolaşımda bu şekilde taşınır. CO2 ise hemoglobin ile birleşerek karboksihemoglobin bileşiğini oluşturur ve kanda bu şekilde taşınır.

Eritrositler fetal hayatın5. Ayına kadarkaraciğer ve dalakta, 5. Aydan sonra ise kemik iliğinde üretilirler. Eritrositlerin dolaşımdaki ömürleri 120 gündür. Parçalanan eritrositler. Karaciğerde ve dalakta fagosite edilirler.

Eritrosit yapımı Eritropoetin cenilen bir madde tarafından düzenlenir. Bu maddenin üretimi hücrelerdeki O2 ihtiyacına bağlıdır. Hücresel O2   yetmezliğinde Eritropoetinin  üretildiği böbrekler ve karaciğer uyarılır, Eritropoetinin yapımı artar, kemik iliği uyarılır ve eritrosit yapımı hızlandırılır. Sistematik dolaşımda O2 den zengin kan taşıyan damara Arter, CO2 den zengin kan taşıyan damara Ven denir.

 

O2 Yetersizliği --> Böbrek, K.Ciğer UyarılıràERİTROPOETİN Yap artaràKemik İliği UyarılıràEritrosit Yapımı Artar

b.      Lökositler(Akyuvarlar): Organizmanın savunma sisteminde rol alan hücrelerdir. Çeşitli yollarla vücuda giren mikroorganizmaları fagosite ederek yada ürettikleri antikorları ile ortadan kaldırırlar. 1 mm3 kanda 4-10 bin arasında bulunurlar. Kemik iliğinde, dalakta, timusta, bademciklerde üretilirler, enfeksiyonlarda kandaki sayıları artar.

Antikor: Vücuda giren herhangi bir maddeye karşı vücudun meydana getirdiği savunma maddeleridir. Her antikor spesifiktir (özeldir) belirli bir mikroba karşı özel imal edilir.

Antijen: Vücut için yabancı olan ve antikor yapımına sebebiyet veren maddelere antijen denir.

clip_image012

Gronülositler

clip_image013- Nötrofil

- Basofil               mikroorganizmaları fagosite ederek yok ederler

- Eozinofil

 

Agronulositler

- Lenfosit (Antikor üreterek mikroorganizmayı yok ederler.)

- Monosit ( Fagositoz özelliği ile mikroorganizmayı yok ederler.)

 

c.       Trombositler (kan pulcukları):  1 mm3 kanda 300 bin civarında bulunurlar. Zedelenmiş damarda trombositler birbirine tutunarak hasarlı bölgede bir bariyer oluştururlar ve kan kaybını önlerler, yani damar zedelendiğinde trombositler kan damarının duvarında birikirler duvardaki deliği kapatırlar böylelikle kanın damar dışına çıkmasını engellerler.

clip_image015


 

********************************15.11.2013 Cuma *************************************

BOŞALTIM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ

 

Boşaltım sistemi böbrekler, üreterler, mesane ve üretradan ibarettir. İdrar 2 üreter ile böbreklerden mesaneye taşınır. İdrar dışarı çıkacağı zamankese kasılır ve idrar üretra ile dışarı atılır. Böbrekler vücutta üretilen atık maddelerin idrar yolu ile dışarı atılmasını sağlayan organlardır.

1.       NEFRON:  İdrarın oluştuğu en küçük fonksiyonel birimine Nefron denir. Her böbrek idrar oluşturma yeteneğine sahip 1 milyon kadar nefrondan oluşur. Böbrekler nefronları yenileyemezler bu sebeple hasar gören böbrekte nefron sayısı giderek azalır. Ayrıca artan yaşla beraber de canlıda nefron sayısı azalır. Bir nefron, Glomerulus, onu saran bir zar olan Bowman Kapsülü, Proksimal tüp, Henle Kulpu, ve  Distal Tüpten  oluşur.

 

clip_image016Glomerulus                                              Malpighi Cisimciği

Bowman Kapsülü                  

Proksimal Tüp

Henle Kulpu

Distal Tüp

 

Glomerulus ile Bowman kapsülünün oluşturduğu ikili yapıya Malpighi Cisimciği  denir.

Bowman kapsülü Glomerulus etrafını tamamen saran yarı küre şeklinde yapıdır. Süzülen kanın süzüntüsü buraya geçer.

Glomerulus, Bowman kapsülünün içini dolduran kılcal damarlardan oluşmuş bir yumaktır. Bowman kapsülüne giren getirici atar damar glomerulus yumağını oluşturan kılcallara ayrılır bu kılcallar birleşerek götürücü atar damar şeklinde kapsülden çıkarlar kapsülden çıkan damar dallara ayrılarak nefron kanallarının etrafını sarar daha sonra tekrar birleşip böbrek toplar damarına bağlanır.

 

İdrarda Bulunan Atık Maddeler;

ÜRE; Günde ortalama 1800 ml üre oluşur. Bu miktarın büyük kısmı aminoasitler yıkılırken oluşturulur.

ÜRİK ASİT; Günde ortalama 40 mg oluşturulur.

KREATİNİN; Günde ortalama 150 mg oluşur, iskelet kaslarında Kreatinin Fosfat yıkılırken meydana gelir.

 

İdrarın Oluşturulması;

1-      Filtrasyon (süzülme);

İdrarın süzülmesi anlamına gelmektedir. Kan basıncının etkisiyle küçük moleküllü maddeler Bowman kapsülüne geçerler. 24 saatte böbreklerden ortalama 1500 litre kan geçer, bu kanın yaklaşık % 10’u filtrasyona uğrar, yani süzülür. Süzülen kanın büyük bir kısmı Tekrar emilir, ve tekrar dolaşıma geçer. Geriye kalan kısım ise idrar olarak dışarı atılır.

Glomerulusta, su, glikoz, aminoasit, iyonlar, ilaçlar, üre, ürik asit, kreatinin süzülerek bowman kapsülüne geçerler, yağ ve proteinler gibi büyük moleküllü maddeler süzülmeden tekrar dolaşıma gönderilirler.

HANGİ MADDELER SÜZÜLÜYOR HANGİLERİ SÜZÜLMÜYOR ?

2-      Absorbsiyon (Geri Emilme);

Bowman kapsülüne geçen süzülmüş sıvı proksimal tüpe geçer, organizma için gerekli olan su, glikoz, bazı iyonlar tüpün etrafını saran kapiller tarafından geri emilir. Geri emilmeyen kısım ise kanalcıklara geçer idrar oluşturulur. Toplama kanallarından pelvis renalise geçen idrar üreterler aracılığıyla mesaneye gönderilir. Süzülen süzüntünün bir kısmı geri emilmeyip, hepsi vücuttan atıldsaydı vücut için yararlı olan maddelerde kaybedilmiş olurdu.

**** Dakikada süzülen 125 ml kanın 124 ml si emilerek kana verilir, 1 ml si ise idrar oluşturulur.***

 

Nefronun Bölgelerine göre emilim faaliyetleri

Proksimal Tüpte

Su, Glikoz, Amino Asitler, Yağ Asidi, Gliserol, Na (Sodyum)

Henle İnen Kolunda

Su, Na (Sodyum),

Henle Çıkan Kolunda

Su Emilmez, Klor, Na (sodyum)

Distal Tüp

Na (sodyum), K (potasyum), Su

İdrar Kanalları

Suyun emilimi devam eder.

clip_image018clip_image020clip_image022clip_image024

clip_image026


3-       Sekresyon (Salgılama): Süzülme ile bowman kapsülüne geçemeyen bazı iyonlar (hidrojen, potasyum), bazı ilaçlar zehirli maddeler nefron kanallarını saran kılcal damarlardan nefron kanallarına verilirler. Bu olaya sekresyon denir. Distal tüpte gerçekleşir.

 

ADH Hormonunun idrar miktarı üzerine etkisi;

Çok fazla su içildiği zaman, böbreklerde oluşturulan idrar miktarı da fazla olur. Su sindirim kanalında emilir ve kana verilir. Fazla su böbrekler tarafından süzülür az su içildiği zaman ise az miktarda idrar üretilir ve vücut korunur.

Sıvı alımı düşük olduğunda vücut susuz kalır, kan hacmi azalır, bu azalmadan kandaki çözünmüş maddelerin konsantrasyonunu artırır ve kanın osmotik basıncı artar. Hipofiz bezi uyarılır ve arka lobtan ADH salgılanır ve kan verilir, artan ADH salgısı suyun böbrek tübüllerinden geri emilimini artırır. Su kana geçerek kan hacmini artırır. Sıvı hacminin homeostazisi sağlanmış olur.

clip_image028

Osmotik Basınç: Hücre İçindeki çözülmüş maddenin hücre zarına yaptığı basınca osmotik basınç denir.

Aldesteron Hormonu:  Böbrek tübüllerinde (Na) Sodyum, geri emilimi artırılır, emilerek kana geçen Na, osmotik basıncı artıracağından aynı oranda suda tübüllerden geri emilir.

 

KAN GRUPLARI

 

Eritrosit hücrelerinin hücre zarlarında bulunan özel proteinler vardır, bunlara antijen ismi verilir. Bu antijenler farklı kişilerde farklı kan tiplerine sebep olurlar eğer kişinin eritrosit hücre zarında A tipi Protein varsa kişinin kan grubu A olur vb…

Kan plazmasında bulunan bir cins protein vardır. Bu protein antikor ismini alır. A kan grubunun kan plazmasında B antikoru bulunur vb…

clip_image030

clip_image031clip_image033

 

RH Faktörü: Rh Faktörü eritrositlerin yüzeyinde bulunan bir proteindir. Kanında Rh faktörü bulunan kişilerin kan grubuna Rh (+) Pozitif, bulunmayan kişilerin kan grubuna ise Rh (-) Negatif denir. Kan tranfüzyonlarınu gereken 2 kişi arasında alıcı ve verici Rh faktörlerinin anı olması gerekmektedir.

Hiç yorum yok: